Zonguldak Faaliyeti- Part 2

Zonguldak Faaliyeti- Part 2

7-8 Mart tarihlerinde gerçekleştirdiğimiz Zonguldak Kızılelma Cumayanı Mağaraları faaliyeti güncesinin ikinci kısmı...
"Cumayanı Mahallesi çok değişmiş. Mağaranın girişine kadar yol yapılmış, etrafta evler sokaklar ile bir kent olmuş mağara çevresi. . Mağaradan suyun çıktığı aşağı ağızdan artık girilemiyor. Bent yapmışlar ve su seviyesi yüksek."

Eskiden olduğu gibi kayalar arasından girilemiyor. Hiç zaman kaybetmeden hızla giyindikten sonra, Mağara yakınında bulunan bahçelerde çalışmakta olan bir teyzenin yardımıyla mağaranın yukarı girişini bulduk ve Cangılı biraz temizleyip anca ulaşılabildi. Sürünülerek 3 m kadar inilen ağızla ekibin tamamı mağaraya girdi.

Girişten biraz ileride iki yarasa uyumaktaydı. Bu mağara fazla çamurlu bir yapıya sahipti. Suyun taşkın zamanı tavana kadar dolmuş belli ki. Mağaradan çıkan su çok artınca (feyezan zamanı) akan derenin köy altından geçerken bir darlığa uğraması nedeniyle, mağara önündeki havzayı sular dolduruyor ve 30-40 m yukardaki giriş ağızlarını da sular altında bırakıyor anlaşılan. Bu çamurlu mendereslerle yeraltı deresine ulaştık. Suyun gelişi yönünde ulaştığımız noktanın biraz ilerisinde mağaranın adeta sembolü meşhur Traverten’e ulaşılıyor. Travertene yaklaşımın solundan kaya tırmanışı ile traverten üzerine çıkılıyor. Buradan 2 galeri halinde devam ediyor. Soldaki galeriden su gelişi sifona kadar alçalarak devam ediyor. Traverten üzerinden sağa ise sifona kadar ilerleyen diğer galeri. Zemin tamamen yapışkan ve kaygan çamur kaplı. Sağdaki galeri travertenden sonra çok geniş bir boşluk halinde, kah çamur kah kumullarla kaplu tepe ve vadiler halinde bir berrak sifon gölünde son buluyor. Zamanın hayli ilerlemesi nedeniyle, çok geç kalmamak için, vakit kaybetmeden traverten üzerinden dönüşe geçtik.

Mağara

Mahalleye ulaştığımızda hemen üst baş değişikliği ve malzeme toparlanmasına geçtiğimiştik ki, mağara girişini bize gösteren teyze sağolsun bize bir de sofra hazırlamış, çay demlemiş (Yemekte yöresel tarhana çorbası ve makarna yanında yine yöresel nefis bir tatlı bir çeşit baklava) . Hemen üst baş değiştirme ve temizliği sonrası, sofrada bir yandan karnımızı doyururken diğer yandan Teyze ve ailesi ile ve komşularla mağara ve mağaracılık muhabbetimiz oldu. Bu güzel havada güzelim sofradan ayrılmak çok zor olsa da yolcu yolunda gerek. Toplanıp vedalaşarak yola koyulduk. Keremlerin araba bizden farklı bir yol izledi. Biz Kilimli üzerinden Zonguldak'a indik. Gelmişken İskelede balık yenmeden geçmek olmazdı. Covid-19 hastalığı ve salgını Çin’i kırıp geçiriyorken, biz günlük güneşlik havada deniz kısında iskele başında Mezgit ve Uskumru, Kalamar ve biraları bir iştahla götürdük .

Dönerken, Zonguldak çıkışında yer alan Gökgöl Mağarasında 3B harita ve tesisat döşemekte olan, Maho (Muharrem Samuk) nun yanına bir uğradık. Daha önce mağaraya girmek için az biraz tırmanmak gerekiyormuş. Şimdi ise dümdüz yürüyüp giriliyor. O küçük tırmanış kısmı kazılmış ve mağaraya girmek isteyenlere kolaylık sağlanmış :). İğrenç olmuş, her yer beton! Biz girerken mağaranın girişinde kocaman bir şantiye vardı. Hediyelik eşya, kafe, mescit vs bir sürü birşey olacakmış. Şantiyede çalışanlar mağaraya girmemize izin vermedi önce. Maho ya haber vermelerini istedik. Maho gelip bizi aldı da öyle girebildik. Şantiye şefini anarak sohbet muhabbet ederek bir bölümümüz mağarada gezinti yaparken bir bölümümüz de Mahonun yanında kalıp, 3B panonun döşenmesi işlerine yardım ettiler. Ve ardından tekrar düştük yola. Dernek evine ulaştığımızda saat 24.00 ü biraz geçmişti. Malzemeleri bırakıp evlere dağıldık.

Bitirmeden önce aramıza yeni katılan arkadaşlarımızın duygularını da alalım;

Güldane PEKDOĞAN:

3 ay önce MAD ile birlikte mağaracılık eğitimlerime başlamıştım. Havaların düzelmesiyle ilk mağara deneyimim olan Cumayanı mağarasına inen ekipte yer aldım.

Mağaranın yakın çevresi yeşilliklerin duvarları ele gecirdiği yıkık yapılardan, küçük bir su birikintisinden ve kumsala benzer kumullarla çevriliydi. Mağaranın girişi ise daha yukarıda yeşilliklerin arasında kalmıs dar bir kaya geçidiydi.

Tecrübeli arkadaşlarımızdan 2 tanesi girdikten sonra sıra bana gelmisti mağaraya küçük bir geçitten inerek girdik ve ilerledik elbet inişli çıkışlı bir çok yer vardi. Magara içerisinde travertenler, su birikintileri, batılan çamurlar hepsi büyüleyiciydi. Batılan çamurlar demişken Ercan isimli bir arkadaşım batıyorum beni çek diye seslendi ve hiç düşünmeden kendisini çekmek için yanina gittimde ancak Ercan'i çekemeyeceğimi farkedebildim (: orada çok güldük kendisini çekememis kendimde batmistim.

Birlikte mağaracılığa başladığımız arkadaşlarımın bana dair tek endişesi temizlik takıntım idi ancak, mağarada kirlenmekten hiç korkmadim hatta şu an düşününce hissettiğim şeyin dilime yansıması "ne güzeldi".

Mağaracilik bir ekip sporu ve herkes birbirine yardımcı olmaya, öğretmeye ve paylaşmaya çalışıyor. Tüm o magara içerisinde kalınan surede aynı zamanda yerin üzerindeki renklerinde anlamının farkına varıyorsunuz.

Yeni Mağaracılar

Mağaradan çıktığımda her şey çok daha renkli ve sesliydi.

Kerem KAYA:

O vakitler Corona Virüs Türkiye için bir tehtid olarak görülmüyor ve yönetime gün aşırı olarak mağara ve SRT için baskı yapıyordum. Bir Çarşamba toplantısında bir anda ortaya çıkan faaliyet planı ile kendimi 80 metrelik bir inişin başında buldum. Tarifsiz bir heyecan ve korku yaşıyordum. Tecrübeli bir ekiple mağaraya girdiğim için kendimi her şeye rağmen rahat hissediyordum. Kolay ve keyifli bir şekilde 80 metre inişi gerçekleştirdim fakat aklım bu keyifli inişin, çıkış kısmındaydi ve mağarayı dolaşırken bu konuyu aklımdan çıkaramıyordum ancak beklediğim gibi olmadı. Cumhur ve Birhan Abilerin desteği ile fazla zorlanmadan çıkmayı başardım. Müthiş bir tecrübeydi ve mağaraciliga devam etme kararını verdiğim mağara olması dolayısıyla ise benim için hep özel olacak. Etkinligi düzenleyen ve katılan tüm mağaracı arkadaşlara teşekkür ederim.

Fırat BİRİCİK:

Mağara Araştırma Derneği ile 2. etkinliğime gidiyordum. İlk etkinliğim 3 yıl önce olduğu için aradan uzunca bir zaman geçmişti. Gittiğimiz ilk mağarada 80 metre dikey olduğu ve SRT eğitimim olmadığı için bu mağaraya giremedim. Arkadaşlarım mağaradayken benle Gül kamp alanını düzenledik, akşam için odun topladık ve mağaradan çıkacaklar için akşam yemeği hazırladık. Aynı zamanda çevreden gelen meraklı insanların da merakını giderdik. 2. gün Cumayanı mağarasına giren ekibe dahil olduk. Mağaranın girişinin çevresinde yakın zamanda sel felaketi yaşandığı için çok ilginç bir atmosfer vardı. Mağaraya rahat bir giriş beklerken küçük bir delikten ineceğimizi görünce sonunu bilmediğim için başta gerilsem de girince beklediğimden kolay olduğunu gördüm. Mağaraya girdiğimde aksi gibi kafa fenerim bozuldu, pilini değiştirdiysekte düzelmedi. Mustafa ile beraber öndeki gruba yetişene kadar Mustafa'nın ışığından yararlanarak gittim. Orada birinin yedek fenerini aldım. Mağara içerisindeki çamur beklediğimden fazlaydı. İlerlerken benden tecrübeli insanları izleyerek ve sorarak ilerledim. Efor sarf ettiğim için gözlüğüm buğulanmıştı ve görüşüm kısıtlanmıştı. Bu sırada dikey tırmanış olan bir yere geldik (Büyük Traverten). Başta gerilsem de benden tecrübeli insanların yönlendirmesiyle tırmandım. Biraz daha ilerledikten sonra mağara bitmişti. Bir şeyler atıştırdıktan sonra geri dönüş yoluna girdik. Tam bu dikey yerden nasıl inicem diye düşünürken birden kendime kasığıma kadar çamurun içinde buldum. Meğerse orası Ercan'ın da saplandığı yermiş. Oradan çıktıktan sonra yine arkadaşlarımın yönlendirmesiyle inişi tamamladım. Cumayanı mağarası gerek atmosferiyle gerek çamuruyla benim için çok güzel bir tecrübe oldu. Eksikliklerimi görmek ve mağaracılığa olan hevesimş fark etmem için ise iyi bir deneyim oldu. Faaliyette emeği geçen herkese teşekkür ederim.

Ahmet Can ÇADIR:

MAD ile tanışma sürecinin akabinde aldığımız eğitimler doğrultusunda bir haber aldık. Dikey mağara var gelir misiniz? Bizlerde tabiki heyecan ve coşku ile anında katılmaya karar verdik bizi bekleyen güzel bir heyecan olduğunun farkındaydık tabiki bu heyecana korkuda epey bir karışmış durumdaydı denilebilir. Mağaranın 80 metre freefall olduğunu duymamızla beraber sosyal hayatta gördüğümüz her şey ile 80 metreyi tahayyül etmeye çalıştık. Misal şu apartmandan 5 tane şu ağaçtan 10 tane şu şeyden bilmem kaç tane diye. Bu heyecanların doğrultusunda faaliyet sabahı arabalara atlayıp dernekten malzemeleri alıp yola çıktık çok fazla malzememiz olduğu için sanki bir göç kervanını andırıyorduk. Keyifli bir yolculuğun akabinde Kızılelma mağarasını geldik çadır kurulumu vs derken kuşanıp istasyonların kurulmasını bekledik bir süre akabinde 4. olarak ipe girdim. İlk amacım ikinci istasyonda kalan botu yukarıya vermek tekrar inişe geçmekti. ikinci istasyona gelip aşağıya baktığım anda ise kalbimin ağzımdan çıkmaya çalıştığı hatırlıyorum dizlerim istemsizce birbirine vurmakla beraber bu heyecanı, korkuyu bastırıp bir an önce daha derine inmek isteğim bunu yansıtmama izin vermiyordu. İniş boyunca sürekli mesafe kavramımı düşündüm aşağıda Birhan abi, Mustafa’nın lambalarını görüyor ancak bir türlü yetişemiyordum oraya yaklaştıkça uzaklaşan bir yerdelerdi adeta. İnişi tamamladıktan sonra biraz sakinleyip mağaranın atmosferine kendimizi bıraktık o keşfetme içgüdüsü bizi adım adım mağarada ilerletti ve en son zamanın da ilerlemesi ile çıkış yoluna geçtik ipe girmeden önce zorlanacağımı tahmin ediyordum ancak böyle bir şey tahmin etmemiştim ilk istasyonu güç bela tamamladıktan sonra enerjiminde tükeniyor oluşundan kaynaklı her hücremdeki enerjiyi kullanıp sharapova tarzında nefes verişlerle ve tabiiki hemen ardımdaki Birhan Abi ve ekibin desteği ile çıkışı tamamladık. Çok büyüleyici bir deneyim o aradığım macera ve keşfetme duygusunun burada olduğunu hissettim ve bu beni çok mutlu etmekle beraber bu işi çok değerli kıldı tam son gaz devam derken corona olayları patladı umarım en kısa zamanda yine kavuşuruz mağaralar bizleri bekler. Bu faaliyet için bütün ekip arkadaşlarıma ve derneğimize çok çok teşekkür ederim.

Ercan ŞAHİN:

Aslında benim asıl anlatmak istediğim mağara içerisindeki gömülme sahneleri. İpten çıkıp desandörümü söktükten sonra, bir süre su akışının tersinde gezinmeye başladık. Daha sonra tekrardan ipin olduğu kısma gelip bi’ şeyler atıştırıp su içtikten sonra, ben tekrardan o tarafa gitme hatasında bulunup belime kadar çamura saplandım. Belime kadar çamura gömülmem o kadar hızlı oldu ki sanki çöküntü oluyormuş hisse yarattı bende. Neyse ki o batmayı sürünerek atlatabildim, fakat çizmemin içine bir sürü su ve kum dolmuştu. Bir de belime kadar ıslanmak cabası. Bütün arkadaşlar yaklaşık olarak 80’metrelik inişi çiçek gibi tamamladıktan sonra Birhan abi ve Cumhur abinin 20 yıl önceki etkinliklerine dair hikayeleri dinleyerek su akışı yönünde hareket etmeye başladık. Mustafa’nın da yukarı belirttiği üzere, küçük bir inişe geldik ve kimse oradan dönmek istemiyordu. Herkesin gözünde bir karpit alevi vardı resmen. Boltu çaktıktan sonra ilk inişleri ben ve Birhan abi gerçekleştirdik. Önden ilerleyerek gelecek olan arkadaşlara nerenin daha az batar olduğunu tespit etmeye çalıştık. Bu esnada, ben önden küçük adımlarla ilerliyordum sonra bir anda yine batmaya başladım. Solumdaki bloğa bir şekilde tutunarak kendimi biraz da olsa çekebildim. Bu esnada arkamdan gelen Birhan abiye yardım etmek isterken yeniden dizlerimin üzerinde batmaya başladım ve uzaktan bakıldığında karpit ışığında el ele tutuşmuş romantik anlar yaşıyoruz sanılabilirdi :D. O bataklıktan çıktıktan sonra gelen arkadaşların nasıl batacağını ya da kimlerin batmadan geçeceğini seyretmek üzere sert bir zemine çıkıp izlemeye başladık. Aramızda 85-90+ kilo arkadaşlar olmasına rağmen sadece ben ve Birhan abi battık garip bir şekilde:D. Bir süre menderesten ilerledikten sonra mağara pozitif yönde yükselmeye başladı ve hayatım da gördüğüm en büyük ikinci galeriye açıldı (Birincisi Güvercinlik). Ben ve Ahmet Çadır galeride gezinmeye başladık ve bir yol bulduk. Bu yol sağdan eğimli soldan ise 40 metrelik bir iniş şeklinde devam ediyordu. Henüz yorulmamıştım ve merak da ediyorum acaba nereye gidiyor diye. Daha sonra Ahmet’e dönüyoruz bilgisi geldi ve o da bana aktardı. Büyük bir merak ve heyecan içerisinde oradan ayrılarak çıkışa doğru yönelmeye başladık. İlk ben girdim ipe ve 15-20 dakida içerisinde çıkışı tamamlamıştım. Gül ve Fırat her şeyi hazırlamışlardı ve kampa gelir gelmez üstümü değiştirdikten sonra su ve yemeğe gömüldüm. Üstüne bir bardak da çay içtikten sonra çadırıma gidip uyudum.

Hikayenin gerisini zaten arkadaşlar çok güzel bir şekilde yorumlamışlar. Faaliyeti düzenleyen ve katılan bütün arkadaşların emekleri için teşekkür ederim.

Paylaş Facebook Twitter E-Mail Whatsapp