Havva Yıldırım Çoltu'dan

Yıl 2015, Aralık başı. Yeni dükkan açmışım, o mutlulukla üç beş foto koymuşum sosyal medyaya. Faysal yazdı hemen ‘Havva pek sevindim, yarın geleyim ziyaretine, kaçta müsaitsin?’ Ayda yılda bir Türkiye’de olduğu o zamanlardan biri ve böyle de hatırnaz, böyle de güzel bir insan, çıktı geldi ertesi gün gerçekten. O gün çok güzel, çok şen bir gün oldu hayatımda. Hep gözümün önünde Faysal, dün gibi, elinde o iki şişe, gülümsüyor.

Bazı insanları çok iyi tanımasan da müthiş bir sevgi ve saygı duyarsın. İşte Faysal benim için öyle bir insandı yıllardır. Gerçek olamayacak kadar güzel bir insandı. İlk kez o gün, o güzel enerjisiyle iki saate yakın oturup muhabbet etme fırsatım oldu bu güzel insanla. Koyduk şarapları kadehe, nasıl güzel bir muhabbet. Mücadele etmeyi konuştuk, direnmeyi, ülke meselelerini. Gezi’den açıldı konu. O kadar çok soru sordu ki Faysal. Çok merak ediyordu. Benim çene düştü, anlattıkça anlattım. 31 Mayıs günü, sabah 5’e kadar gazları nasıl yediğimizi, nasıl bir psikopatlıkla direndiğimizi anlatıyorum gururla. Bir ara gözlerim doldu, baktım onun da dolmuş. Tokuşturduk kadehleri, MAD’a çevirdik rotayı. ‘Bu ortam, bu renklilik besliyor bizi. Bildiğin bir sosyoloji çalışması MAD adeta.’ dedi. Çok güzel laflar etti her biriniz için.

Müsade istedi sonra Faysal, ‘Artık daha sık geleceğim.’ dedi. ‘Bir dahakine yemeğe ama bak.’ dedim. Gülüştük, aldım ama arada yemek sözünü. Kapıdan çıkarken ‘Dik duracağız biz bundan sonra da. Mücadele etmeye devam.’ dedi.

Aralık sonu geldi çattı, günün koşturmacası bitti, telefonu aldım elime. ‘Faysal’ı kaybettik.’ yazıyordu. ‘Ne pis şaka lan bu!’ dediğimi hatırlıyorum. Sonra ağladım, hıçkıra hıçkıra ağladım. Oturduğu sandalyeye baktım kaldım, ‘Oğlum, nasıl ölüyorsun lan? Daha dün burdaydın!’ dedim, kızdım Faysal’a ilk kez. Getirdiği diğer şişeyi kaptım geldim mutfaktan, ‘Gittiğin yerde ışığın bol olsun be Faysal.’ dedim, içtim gözümden pıtır pıtır inen yaşlarla.

HAVVA YILDIRIM